...

Öğretmen Yetiştirmede Değişim ve Dönüşüm Ulusal Çalıştayı Başladı

06.10.2016

Okunma Sayısı:1322

Çalıştay tüm öğretmenlik alanlarını tek başlık altında toplayan ilk çalıştay olarak büyük önem taşıyor. Çalıştaya 60 profesör, 58 Doçent, 78 Yardımcı doçent ve alanında uzman 130 öğretmen katılıyor. Öğretmen çalıştayında konuşan Milli Eğitim Bakanlığı Bakan Yardımcısı Orhan ERDEM, Amaçlarının geleceği inşa edecek gençlere eğitim verebilmek olduğunu ve geleceğe yönelik en akılcı yatırımın eğitim olduğunu belirtti. Öğretmenin, en az öğrencileri kadar öğrenmeyle arasının iyi olması gerektiğini kaydeden Erdem, "Çocuğun karşısına hasım gibi değil, bir dost gibi çıkabilmelidir. Yaşam boyu öğrenme becerilerinin kazandırılmasında önemli sorumluluklar üstlenen öğretmenin öncelikle bu becerilere kendisinin sahip olması gerekmektedir.

Kendini yenileyen, öğrenmeye açık olan öğretmenler yetiştirmeliyiz." değerlendirmesinde bulundu. Türkiye´de devlet okullarında 900 bine yakın, özel okullarda ise 100 bine yakın öğretmen bulunduğunu aktaran Bakan Yardımcısı Erdem, "Bu öğretmenlerimizin eğitimi, çok önemlidir. Hizmet içi eğitim faaliyetleri planlanmakta ve yürütülmektedir. Aday öğretmen yetiştirme süreci başlattık. Öğretmen niteliklerini artırmaya yönelik, ilk defa Şubat 2016 atamalarında 30 bin aday öğretmenin ilk 6 aylık dönemi yetiştirme programı hazırladık. Öğretmenlerimiz, 6 ay tecrübeli öğretmenin yanında derse girdi, gideceği yeri tanıdı, farklı lehçeleri öğrendi, eğitime dair bilgilendirildi. Öğretmen stratejisi belgesi hazırlandı." diye konuştu.

Sözleşmeli öğretmenlik modeline de değinen Bakan Yardımcısı Erdem, bu kapsamda başvuruları KPSS ve alan puanlarıyla birlikte 3 katına kadar aldıklarını mülakata tabi tuttuklarını belirterek, "Bu öğretmenlerimiz gittikleri yerde 4 yıl sonunda kadroya geçecek, 2 yıl daha kaldıktan sonra başka ile geçebilecek. Niye yaptık, Batı´da açık yok ama terörle boğuştuğumuz Doğu ve Güneydoğu´da öğretmenlerin kalış süresi ortalama 1 yıl. Yani çocuğunuz 4 ayrı öğretmen değiştiriyor, bu kimsenin vicdanına sığmaz." dedi. Bakan Yardımcısı Erdem, eğitim fakülteleri dışındaki bölümlerden mezun olup formasyon alınmasıyla ilgili konunun üniversitelerin altyapısını aştığı, haksız ticari kazanç kapısına dönüştüğü ve kalitenin düştüğüne ilişkin şikayetler aldıklarını söyleyerek, "YÖK’ün, eğitim fakültelerinde niteliksiz şekilde yürütülen formasyon programlarını sonlandırması gerekmektedir. Aksi takdirde 600 bin öğretmen adayı yanında her yıl yaklaşık 100 bin formasyon belgesi elinde olan üniversite muzunu bu kitleye katılmış olacak." değerlendirmesini yaptı. Öğretmen yetiştirmede değişim ve dönüşüm Ulusal Çalıştayı’nın açılışında konuşan İl Milli eğitim Müdürümüz Ömer Faruk YELKENCİ: Öğretmen yetiştirmede değişim ve dönüşüm ulusal çalıştayına hepiniz hoş geldiniz diyerek; bu organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür etti. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve İstanbul Üniversitesi gibi iki kurumun birlikte çalışmasının son derece anlamlı olduğunu belirten Yelkenci, yapılan protokolle de öğretmenlerin kendilerini geliştirmesi adına açılacak fırsatlarda da bu beraberliğin devam edeceğini belirtti. Öğretmen yetiştirme meselesinde bazı hususların altını çizen İl Milli Eğitim Müdürümüz ilk olarak kavramların yeniden ele alınması gerektiğini söyledi. Bizim bir eğitim felsefemiz var mı ? Öncelikle bizim bir eğitim felsefemiz var mı? Bu sorunun cevaplandırılması lazım. Daha sonra Türkiye’de eğitimin en büyük sorunları nelerdir? diye sorulduğunda iki başlık gündeme gelir. Birincisi müfredat, ikincisi öğretmen yetiştirmedir. Bunlarında yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Müfredat dendiğinde batıda müfredatın çok hafif bizde ise çok ağır çok yoğun olduğu gibi söylemler var. Kazanımları azalttığımızda müfredat işini çözmüş olacağız gibi bir yaklaşım var. Halbuki müfredatın biz talim terbiye kurulunun çizmiş olduğu çerçeveler ve dayatmış olduğu kazanımlar çerçevesinde müfredatı ele aldığımız müddetçe sınıf içinde bir şey yapamayız. Müfredat bize ferde yönelik bir programdan bahseder. Biz her öğrenciye göre bir yöntem olması gerektiğini düşünüyorsak, müfredatı özgürleştirmediğimiz müddetçe bu konuyla ilgili yaptığımız çalışmalar dar kalıplar içinde yapılmış çalışmalar olacaktır. Öğretmen yetiştirme meselesine gelince de buna öğretmen yetiştirme dememeliyiz diye düşünüyorum. Peki ne dememiz gerekir öğretmek olmak çünkü öğretmenlik bir gönül meselesidir ve gönüllülük işidir. Dolayısıyla insan kendisi isterse öğretmen olabilir. Dışardan sadece yol gösterebilirsiniz belli süreçlerin içine sokarak bir insanı öğretmen yapamazsınız. Temel sorun buradadır. Çalıştay değişim ve dönüşümlerden bahsediyor. Aslında son yıllara baktığımızda dünyanın değişimin çok hızlı olduğunu görüyoruz. Ancak her şey değişse de temel prensipler değişmez. Bunun üzerinden gittiğiniz zaman bütün dönüşümlerin önüne geçebilirsiniz. Siz değişimlerin arkasından giderseniz kuyruk olursunuz.

Resim Eklenmemiş

Önemli olan bu dönüşümlerin ,değişimlerin önünde olabilmektir.Yoksa yapacağınız her çalışma birilerinin peşinden koşma birilerini yakalama gayretinden başka bir şey olmayacaktır. Bu noktada meseleyi temel prensipler üzerinden ele aldığımızda bir prensibin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Eğitimin çocukları inşa etmek gibi bir yanlış iddiası var. Öğretmen çocuğu inşa etmez, öğretmen çocuğun kendini inşa etmesine yardımcı olur. Bunu da çocuğun kendini tanımasını kendisini keşfetmesini sağlayarak yapar. Bu noktada da görevi bizim tabirimizle mücerret kılavuzluktan daha öteye gidemez. Bunun ötesindeki iddialar eğitim sistemimize, öğretmenin kendini geliştirmesine katkıda bulunamaz. Mücerret kılavuzluktan kastımız şudur: kılavuzluk ama belirleyici değil! her çocuğun kendini tanımasına ve keşfetmesine yardımcı olduk ya aynı şekilde o kendisini tanıdığı ve keşfettiği açtığı yollar çerçevesinde biz ona rehber olacağız. Bize danışmak istediği zaman bize sormak istediği zaman biz ona mücerret kılavuzluğu yapmış olacağız."dedi

Geri Dön